RASIM SOYLU SANAT
 
  ANA SAYFA
  SANAT AKIMLARI
  SANAT YAZILARI
  SAKARYA BiLSEM
  SANAT EGiTiMi
  FOTOGRAF
  SiiR
  MUZE
  RESiM CALISMALARI
  GALERi
  iletisim
  desen
  ASAR-I BEDiiYYEDE ESTETiK
  GUZEL SANATLARA HAZIRLIK
  ASAR-I BEDiiYYEDE ESTETiK TEZ
  mona lisa güzelliği
ASAR-I BEDiiYYEDE ESTETiK




         ASAR-I BEDİİYYEDE ESTETİK

HAZIRLAYAN: RASİM SOYLU

DANIŞMAN: YRD.DOÇ. OSMAN ALTINTAŞ

EDİTÖR: ESAT AKBAL

YENİ ÇİZGİ SANAT MERKEZİ YAYINLARI, 1996, ANKARA



TAKDİM

Sanat insan yaşamının ayrılmaz bir parçasıdır.ister ilgi duyalım ister duymayalım, ister sanatla uğraşalım ister uğraşmayalım, sanat mutlaka bizim yaşamımızın içinde yer alır.

Bir film seyrederken, bir müzik dinlerken, bir resme bakarken, bir elbise alırken, bir sergi veya tarihi eser gezerken… mutlaka hoşumuza giden şeyleri güzel diye severiz ve tercih ederiz. Hoşumuza gitmeyenleri ise çirkin olarak nitelendiririz.

Bu insanın yaratılışında var olan bir duygudur. Buna estetik biliminde “Estetik tavır” adı verilir.etrafımızda bulunan her şey ya güzeldir veya çirkindir.Tabii güzellik ve çirkinlik kişiden kişiye, toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık arzeder. Fakat yinede değişmeyen normler dediğimiz bir takım evrensel ölçüler vardır ki bunlar bize güzel ile çirkini ayırt etmede yol gösterirler.

İşte insan psikolojisini bu denli etkileyen bu duyguyu araştıran Estetik bilimine katkıda bulunmak için Yeni Çizgi Sanat Merkezi tarafından ön çalışmalar başlatılmıştır.

Bugün elimizde bulunan ve günlük dilde yazılmış eserlerin çoğunluğu batı toplumu ve kültürünün estetik düşüncesini yansıtmaktadır. Konuya zenginlik katması amacıyla ve farklı güzellik felsefelerini karşılaştırmak için Osmanlı son dönem ilim adamı ve düşünürlerinden Bediüzzaman’ın Risale-i Nur eserlerinin incelenmesine estetik ile ilgili düşüncelerinin sanat dünyasına kazandırılmasına çaba sarf ettik. Ümit ediyoruz ki Estetik bilimine ve sanat dünyasına biraz olsun katkısı olur.

GİRİŞ

Estetik eskilerin deyimi ile bediiyat, genel olarak sanatın özünü oluşturan bir kavramdır.

Estetiğin bilimsel temellere oturtulup ele alınması 1750 li yıllara dayanmakla birlikte ana problemleri üzerine geliştirilen çalışmalar çok eski dönemlere uzanır.

Eski Mısır, Hint, Çin, Japon, Grek, Fars,, Türk ve Arap sanatının temellerinde yatan felsefe ve estetik düşünce ile ilgili elimizde yeterince doküman ve bilgi bulunmamaktadır. Bununla birlikte Grek estetiği üzerine yapılan çalışmalar biraz daha fazladır.

Bir dönem dünyayı önemli ölçüde etkileyen İslam medeniyetinin sanatı, mimarisi, tasvir yasağı gibi konular çok tartışılmakla birlikte, estetik anlayışı  üzerine fazla çalışma yapılmamıştır.

İslamın ilk oluşmaya başladığı dönemlerde arap edebiyatı ve sanatı çok ileri bir düzeyde idi. Aruz vezninin deve adımları ve yürüyüşü ile geliştiği rivayeti Arap sanatının sosyal hayat ile ne kadar içli dışlı olduğunun bir göstergesidir.

Kuranın vahiy edildiği günlerde Araplar edebiyatta çok ileri oldukları için Hz. Peygamber Kuranın belagati ile onlara meydan okumuştur. Onlara Kuranın sanatına, balagatine benzer bir eser ortaya koymalarını teklif etmiş, biriki kötü deneme dışında bu meydan okumaya cesaret edebilen edip veya şair çıkmamıştır.

Kuranın belagati üzerine yapılan çalışmalar ile gelişen belagat ve İslam edebiyatı pek çok İslam bilgini ve araştırmacısının ilgisini çekmi eski eğitim siteminde ders olarak okutulmuştur.

Ne yazık ki bugün elimizde Latince belagate ait bir eser mevcut değildir. Belagate dair kitaplar ve eski kaynaklar, Arapça ve Farsça olarak ilahiyat ile ilgilenenlere hitap etmekte ve eski eserlerin bulunduğu kütüphanelerin tozlu rafları arasında araştırılmayı beklemektedir.

İslam sanatının belagat ve estetik düşüncesini araştırmak için, Osmanlı son dönem ilim adamı ve düşünürlerinden Bediüzzamanın İslam biliminin temelini oluşturan eserlerden süzerek ortaya koyduğu eserlerinden faydalandık.

Bu çalışmada sadece estetiğin tanımı ve temel sorunları olan güzellik ve çirkinlik ile ilgili düşüncelere yer verdik. Ümit ediyoruz ki bu çalışma İslam estetiğinin analizine ve günümüze aktarılmasına bir ayna olur.

Bu çalışmalara katkılarından dolayı Prof. Dr. Mücteba Uğur’a, ve Prof Dr. Abdülkerim Abdülkadiroğlu’na, Yrd. Doç. Osman Altıntaş’a teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Rasim SOYLU

ESTETİK

Estetik Yunanca "aisthesis" ya da "aisthansthai" ke­limelerinden gelmektedir. "Asisthasis" duyum, duygu manasına geldiği gibi, "aisthansthai" duymak, algıla­mak anlamına da gelir.

Estetik bilimine bu adın verilmesi oldukça yakın bir tarihtedir. Bu bilimi kuran ve adını veren Aleksander G. Baumgarten'dir. (1714-1762) 1750 yılında ya­yınladığı Aestetica adlı eseriyle bu bilimi ilk kez bi­limsel temellere oturtur ve sınırlarını çizer.1

Fakat bu bilim hakkında Baumgarten'den bin­lerce yıl öncesine uzanan teoriler ve düşünceler ortaya atılmıştır. Sanat, güzellik ve şiir üzerine es­ki Mısır, Yunan, Hint, Çin ve İslam Felsefesİ'nde defalarca işlenen bu konu bilimsel bir temele an­cak, 18. yüzyılda oturtulmuştur.2

Osmanlıca literatürlerde "Bediiyyat" olarak geçen estetik Arapça hayret verici güzellikte olan, acaip ve garip olan, beğenilen, insanın dikkatini çeken, yeni keşfedilmiş olan, gibi manalara gelmektedir.3

Estetik üzerine ilk bilimsel teoriler geliştiren Baum-garten, estetiği duyusal bilginin bilimi olarak tanımlar. Ona göre estetik, özgür sanatlar teorisi, güzel üzerine düşünme ve akla benzer bir kabiliyetin bilimidir.

Baumgarten duyusal bilgiyi sensitiv olarak isimlendirir. Sensitiv bilgi ise açık seçik değildir. Bu yüzden kesin olarak bir tarifinin yapılması mümkün değildir. Ona gö­re estetik bir çeşit mantıktır. Mantığın açık ve seçik olan (intellecktiv), yukarı bilgiyi araştırmasına karşılık estetik açık ve seçik olmayan, (sensitiv) duyusal olan aşağı bil­gi alanını araştırır.4

Baumgarten’e göre estetik ve mantığın gayesi hakikati aramak ve gerçeğe ulaşmaktır. Mantığın aradığı hakikat olan doğrunun karşılığı, estetikte güzelliktir.

Estetik; pek çok batılı ülkelerin literatürlerinde gü­zelliğin bilimi olarak geçer. (Webster Seventh Dic. Das Grashce Deutsche, Petit Robetr vs.).3

Estetiği güzelliğin bilimi olarak tarif etmek onun alanını daraltır. Trajik, komik, zarif, ilginç, naif ve hatta çirkin gibi değerlerde sanatın genel yapısında işlenmektedir. Bütün bu değerler en az güzellik kadar estetik ile alakadardır.6

Yüzyılın başlarında geleneksel estetiğe karşı çıkan Benedette Croce (1886-1952) ye göre; sadece güzelin bilimi olarak tarif edilen estetik, insan yaşamı ve toplum ile ilgisi olmayan, fildişi kulede lüks bir bilim olarak kalmaya mahkumdur.7

Modern psikolojik Estetiğin babası kabul edilen Theodor Lips’e göre, estetik güzelliğin bilimidir, ancak bu çirkin olanın da bilimini içerir. Bir şey insanda güzellik uyandırabildiği oranda güzeldir.8

Yine psikolojik açıdan estetiğe yaklaşan Thedor Fechner (1801-1887), güzellik ile insan arasındaki ilişkiyi inceler ve insanın güzel şeyden haz aldığını ifade eder. Güzelliğin amacının insana haz vermesi olduğunu söyler.9

 

ASAR-I BEDİİYYEDE ESTETİK

 

Çok güzellikleri intac veya izhar eden bir güzellik dahi, dolayısı ile bir güzelliktir.

Eserlerinde “Bedii” kelimesini estetiğin karşılığı olarak kullanan Bediüzzaman, güzelliğin ve estetiğin kişilere göre farklı olması dolayısı ile, izafi, görecel olduğunu, açık ve seçik bir şekilde tarif edilemeyeceğini belirtir. Tamamen duyulara ve duygulara bağlı olarak gelişen estetik ve beğeni manevi bir kavramdır.10

Ayrıca bütün bilim ve sanatların gayesinin hakikati aramak olduğunu belirtir. İnsanın bu dünyadaki var olma gayesinin de dünyadaki güzellikleri görmek ev keşfetmek olduğunu ifade eder.

Bediüzzaman çirkinliği güzelliğin bir ölçüsü ve orantısı olduğunu vurgulayarak, “güzelin güzelliğini arttıran, çirkinin çirkinliğidir” der. Çünkü çirkin kavramı olmazsa, güzellik kavramı da ortaya çıkmaz ve kıyaslanamazdı.11

Bediüzzaman her şeyin zıddı ile bilindiğini, dolayısı ile güzel kadar, çirkinin de estetik alanına girdiğini açıklamıştır. Ona göre her şey ya bizzat güzeldir, veya dolayısı ile güzeldir. Görünüşte çirkin olan pek çok şey aslında birçok güzelliklerin perdesidir.

Çirkin gibi görünen şeyler arkasında pek çok güzellikler gizlenmiştir. Örneğin fırtına, soğuk gibi insana çirki görünen bazı tabiat olaylarının arkasında baharın çiçeklenen güzel yüzü gizlenmiştir. Yine verdiği bir başka örnekte; insanın cinsel organı ilk anda çirkin ve utandırıcı algılandığını oysa ki sanat, yaratılış ve hikmet gözü ile bakıldığında gayet estetik ve güzel olduğunu ifade eder. Çirkinlik insanın zahiri bakış açısında kalır. Bize çirkin görünen olayların dış görünüşleri arkasında gayet güzel ve estetik yönler vardır ki bu perdeler arkasında gizlenmiştir.12

Güzellerin güzel yüzlerinde güzelliği yaratan, elbette o güzelliğe müştakları da yaratır.

Psikolojik estetikle ilgili olarak Bediüzzaman insanın güzel görmesinin ve güzel düşünmesinin elinde olduğunu ve her şeye güzel gözüyle bakanın her şeyden haz duyabileceğini ifade etmiştir. “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır” diyerek güzelliğin insanın psikolojisine bağlı olarak değişebileceğini söylemiştir.13

Bediüzzaman güzelliğin göreceli olduğunu, kişiden kişiye, toplumdan topluma geçtikçe değiştiğini, farklı kültürlerde farklı yorumlandığını belirtmiştir.14

Bu da güzellik göreceli olduğu için estetiğin sadece güzelliğe bina edilemeyeceğini gösteriri.Güzelliğin sembolü kabul edilen Venüs’ün Afrikalı Hotanto kabilesi tarafından çirkin görülmesi güzelliğin göreceli olmasına iyi bir örnektir.

 

DOĞAL GÜZELLİKLER ESTETİK ALANINA GİRER Mİ?

 

İnsan içinde bulunduğu alemdeki varlıklarla biyolojik, sosyolojik, ekolojik ilgiler kurmakla kalmaz, estetik ilgilerde kurar. Yaşadığımız dünyada iç içe olduğumuz bütün varlıklara estetik değer yükler, güzel yada çirkin olarak değerlendiririz.

İnsan sadece tabiat adını verdiğimiz bu alem içinde yaşamaz. Doğup büyüdüğümüz ve hazır olarak bulduğumuz bu alemin dışında kendi çabalarıyla maydana getirdiği kültür dünyasında da yaşar.

İnsanın yaşadığı toplumdan başlayarak, bu kültür alemi bütün insanlı tarihini kuşatır. Bu kültür dünyası içinde sanat eserleri önemli bir yer tutar. Biz sanat eserleri karşısında da tıpkı tabisat karşısında olduğu gibi estetik tavır alır ve güzel ya da çirkin olarak değerlendiririz. Bu iki güzellik Platon ve Aristo dan bu yana daima birbirinden ayrı tutulmuş, kimi zaman tabiattaki güzellikler  sanat güzelliği için bir model ve örnek kabul edilmiş, MİMESİS VE natüralit anlayışta olduğu gibi). Kimi zaman da ideal güzelliğin sanat eserinde olduğu öne sürülmüş (idealist ve ekspresyonist anlayışta olduğu gibi). Her iki halde de güzellik ya tabiatte ya da sanat eserinde aranmış ve bulunmuştur. Ama tabiat ya da sanat dünyası dışında aranmamıştır. 15

Genellikle estetikçiler doğa güzelliği ile sanat güzelliğini birbirinden ayırmaktadırlar. Kimileri sanat güzelliğini üstün tutuyorlar, kimileri de daha ileri gidip doğa güzelliği kavramının ancak sanat güzelliği eğitildikten sonra mümkün olabileceğini söylemektedirler. B. Croce “doğa yalnız ona sanatçı gözüyle bakanlar için güzeldir” der.16

Romantizmin büyük ustası E. Delacroix (1798-1863) “ Biz Romantik olduktan sonre dağlar daha da güzelleşti” diyor. Elbette dağlar Romantizmden öncede güzeldi, fakat Romantizmin etkisi ile insanlar dağlardaki güzelliklere daha farklı bir şekilde bakabilmeyi öğrenmişlerdi. Yine romancı Oskar Wilde (1851-1900) “ Dorian Grey’in Portresi adlı eserinde “ İngiliz ressamlar Thames nehri üzerinde gerçekten sis vardır” derken sanatın bizi tabiata, doğa güzelliğine götürdüğünü, sanatın bizi doğa güzelliğini kavramada eğittiğini dile getirmektedir. Buna göre doğa güzelliği sanat güzelliğine keynak olduğu gibi sanat güzelliğide tabiat güzelliğni kavramada kılavuzluk etmektedir. Çünkü doğadaki güzelliği kavramak için belli bir estetik tavra ulaşmak gerekmektedir. İşte E. Kant (1724-1804) “ Doğa bir sanat eseri olarak görüldüğü zaman güzeldir” derken bunu ifade etmektedir.17

Bediüzzaman ise eserlerinde, tabiatı İslam düşüncesinde olduğu gibi, İlahi  bir sanat galerisi olarak tasvir eder. Ona göre tabiatta var olan canlı ve cansız varlıkların her biri İlahi bir sanat eseridirler. Güzel veya çirkin görünen her şey estetik birer objedir. Ayrıca Platonun idealar teorisine benzer bir şekilde bu alemin esma-ül hünsanın yansıması olduğu düşüncesini savunur. Ona göre idealar yaratıcısının sıfatları ve isimleri ( esma-ül Hüsna) dırlar. Tabiatta var olan bütün güzellikler hatta çirkinlikler, yaratıcının sanat, ilim, irade, kudret, güzellik vs. gibi isim ve sıfatlarının tecelli ettiği, yansıdığı aynalardır. Bu yüzden tabiatta var olan güzellikler estetik alanının içerisinde incelenmelidir.

Bediüzzaman sanatın asıl amacının doğadaki estetik ve güzelliği kavramak ve insana kavratmak olduğunu ifade eder.18

Bu düşüncesi B. Crocenin sanatın insanlara kılavuzluk etmesi gerektiği görüşüne benzemektedir. Ancak sanatçının tabiatın öğrencisi olduğunu ve tabiattaki estetik ve sanatın, sanat eserlerinde bir şekilde yansıdığının unutulmaması gerektiğini ekler.19

 

1.TUNALI, İsmail, Estetik, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1989, s, 14.

2.   YETKİN, S. Kemal, Estetik, Devlet Basımevi, İstanbul, 1938, s. 1.

3.   YEĞİN, Abdullah, Osmanlıca-Türkçe Lügat, Hizmet Yayınları,
İstanbul, 1992, s. 66.

4,            TUNALI, İsmail. A.g.e. s.14.

5. DOĞAN, Mehmet," 100 Somda Estetik, Gerçek Y., İst., 1975, s.8

6. TUNALI, İsmail, a.g.e. s:15

7. TUNALI, İsmail, B. Croce Estetiğne Giriş, Remzi k.İst.1983, s:132

8. TUNALI, İsmail, Estetik, s:19

9. TUNALI, İsmail, a.g.e. s:16

10. Bediüzzaman, Sözler, Envar neşriyat,İst.1993, s.500

11. Bediüzzaman, Mesnevi-i Nuriye, Envar n.İst. 1993 s.211

12. Bediüzzaman, Sözler, s.231

13,Bediüzzaman ,Asar-ı Bediiye s.644

14. Bediüzzaman ,Asar-ı Bediiye s.123

15. TUNALI, İsmail, a.g.e. s:182

16. Croce B. İfade Bilimi ve Linguistik olarak Estetik, ç.İ. Tunalı, İst, 1988, s.75

17. Croce, B. A.g.e.s.201

18. Bediüzzaman, a.g.e.s.8.12.242

19. Bediüzzaman, a.g.e.s.238

 

ORJİNAL METİNLER

 

Tabiatları latif, ince ve latif san'atlara meftun bazı insanlar, bilhassa has bahçelerinde pek güzel hendesevari bir şekilde şekilleri, arkları, havuzları, şadırvanları yaptırmakla bahçelerine pek muntazam bir manzara verirler. Ve o letafetin, o güzelliğin derecesini göstermek için bazı çirkin kaya, kaba, gayr-ı muntazam -mağara ve dağ heykelleri gibi- şeyleri de ilâve ediyorlar ki, onların çirkinliğiyle, adem-i intizamıyla bahçenin güzelliği, letafeti fazlaca parlasın. 

 Lâkin müdakkik bir kimse, o ezdadı cem'eden bahçenin manzarasına baktığı zaman anlar ki, o çirkin kaba şeyler kasden yapılmıştır ki; güzellik, intizam, letafet artsın. Zira güzelin güzelliğini arttıran, çirkinin çirkinliğidir. Demek bahçenin tam intizamını ikmal eden, o çirkinlerdir. Ve o çirkinlerin adem-i intizamı nisbetinde bahçenin intizamı artar.

Mesnevi-i Nuriye: sh:211         

 

Gayet zengin, nihayet derecede san'atkâr ve çok san'atlarda mahir bir zât; âsâr-ı san'atını, hem kıymetdar servetini göstermek için âdi bir miskin adamı, modellik vazifesini gördürmek için, bir ücrete mukabil bir saatte murassa', musanna' yaptığı gömleği giydirir, onun üstünde işler ve vaziyetler verir, tebdil eder. Hem her nevi san'atını göstermek için keser, değiştirir, uzaltır, kısaltır. Acaba şu ücretli miskin adam o zâta dese: "Bana zahmet veriyorsun. Eğilip kalkmakla vaziyet veriyorsun, beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun" demeğe hak kazanabilir mi? "Merhametsizlik, insafsızlık ettin" diyebilir mi? İşte onun gibi Sâni'-i Zülcelal, Fâtır-ı Bîmisal; zîhayata göz, kulak, akıl, kalb gibi havas ve letaif ile murassa olarak giydirdiği vücud gömleğini esma-i hüsnanın nakışlarını göstermek için çok hâlât içinde çevirir, çok vaziyetlerde değiştirir. Elemler, musibetler nev'inde olan keyfiyat; bazı esmasının ahkâmını göstermek için lemaat-ı hikmet içinde bazı şuaat-ı rahmet ve o şuaat-ı rahmet içinde latif güzellikler vardır.

Sözler. sh: 472

Çok güzellikleri intac veya izhar eden bir çirkinlik dahi, dolayısıyla bir güzelliktir. Ve çok güzelliklerin görünmemesine ve gizlenmesine sebeb olan bir çirkinliğin yok olması, görünmemesi, yalnız bir değil, belki müteaddid defa çirkindir. Meselâ; vâhid-i kıyasî gibi bir kubh bulunmazsa, hüsnün hakikatı birtek nevi olur; pek çok mertebeleri gizli kalır. Ve kubhun tedahülü ile mertebeleri inkişaf eder. Nasılki soğuğun vücuduyla, hararetin mertebeleri ve karanlığın bulunmasıyla ziyanın dereceleri tezahür eder. Aynen öyle de: Cüz'î şer ve zarar ve musibet ve çirkinliğin bulunmasıyla, küllî hayırlar ve küllî menfaatler ve küllî nimetler ve küllî güzellikler tezahür ederler. Demek çirkinin icadı çirkin değil, güzeldir. Çünki, neticelerin çoğu güzeldir. Evet yağmurdan zarar gören tenbel bir adam, yağmura rahmet namını verdiren hayırlı neticelerini hükümden iskat etmez; rahmeti zahmete çeviremez.

Şualar.sh: 30

 

Kâinatta maksud-u bizzât ve küllî ve şümullü olarak yaratılan ancak kemaller, hayırlar, hüsünlerdir. Şerler, kubuhlar, noksanlar ise; hüsünlerin, hayırların, kemallerin arasında görülmeyecek kadar dağınık ve cüz'iyet kabilinden tebaî olarak yaratılmışlardır ki; hayırların, hüsünlerin, kemallerin mertebelerini, nev'lerini, kısımlarını göstermeye vesile olsunlar ve hakaik-i nisbiyenin vücuduna veya zuhuruna bir mukaddeme ve bir vâhid-i kıyasî olsunlar.

İşarat-ül İ’caz sh: 28

 

Bütün güzel mahluklar, kafile kafile arkasında durmayarak gelip gidiyorlar, fenaya girip kayboluyorlar. Fakat o âyineler üstünde kendini gösteren ve cilvelenen yüksek ve tebeddül etmez bir güzellik, tecellisinde devam ettiğinden kat'î bir surette gösterir ki, o güzellikler o güzellerin malı ve o âyinelerin cemali değildir. Belki güneşin cemal-i şuaatı cereyan eden suyun üzerindeki kabarcıklarda göründüğü gibi, sermedî bir cemalin ışıklarıdırlar.

 

Nurun gelmesi elbette nuraniden ve vücud vermesi her halde mevcuddan ve ihsan ise gınadan ve sehavet ise servetten ve talim ilimden gelmesi bedihî olduğu gibi, hüsün vermek dahi hasenden ve güzelleştirmek güzelden ve cemal vermek cemilden olabilir, başka olamaz. İşte bu hakikata binaen iman ederiz ki: Bu kâinattaki görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyor ki; bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kâinat, bütün mevcudatıyla âyinedarlık dilleriyle, o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder.

 

Şualar.sh:76

 

Herşeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet kâinattaki herşey, her hâdise ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hâdiseler var ki, zahirî çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var. Ezcümle:

   Bahar mevsiminde fırtınalı yağmur, çamurlu toprak perdesi altında nihayetsiz güzel çiçek ve muntazam nebatatın tebessümleri saklanmış ve güz mevsiminin haşin tahribatı, hazîn firak perdeleri arkasında tecelliyat-ı celaliye-i Sübhaniyenin mazharı olan kış hâdiselerinin tazyikinden ve tazibinden muhafaza etmek için nazdar çiçeklerin dostları olan nazenin hayvancıkları vazife-i hayattan terhis etmekle beraber, o kış perdesi altında nazenin taze güzel bir bahara yer ihzar etmektir. Fırtına, zelzele, veba gibi hâdiselerin perdeleri altında gizlenen pek çok manevî çiçeklerin inkişafı vardır. Tohumlar gibi neşv ü nemasız kalan birçok istidad çekirdekleri, zahirî çirkin görünen hâdiseler yüzünden sünbüllenip güzelleşir. Güya umum inkılablar ve küllî tahavvüller, birer manevî yağmurdur. Fakat insan, hem zahirperest, hem hodgâm olduğundan zahire bakıp çirkinlikle hükmeder. Hodgâmlık cihetiyle yalnız kendine bakan netice ile muhakeme ederek şer olduğuna hükmeder. Halbuki eşyanın insana aid gayesi bir ise, Sâniinin esmasına aid binlerdir.

   Meselâ: Kudret-i Fâtıranın büyük mu'cizelerinden olan dikenli otları ve ağaçları muzır, manasız telakki eder. Halbuki onlar, otların ve ağaçların mücehhez kahramanlarıdırlar. Meselâ: Atmaca kuşu serçelere tasliti, zahiren rahmete uygun gelmez. Halbuki serçe kuşunun istidadı, o taslit ile inkişaf eder. Meselâ: Kar'ı, pek bâridane ve tatsız telakki ederler. Halbuki o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gayeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez. Hem insan hodgâmlık ve zahirperestliğiyle beraber, herşeyi kendine bakan yüzüyle muhakeme ettiğinden, pek çok mahz-ı edebî olan şeyleri, hilaf-ı edeb zanneder. Meselâ âlet-i tenasül-i insan, insan nazarında bahsi hacalet-âverdir. Fakat şu perde-i hacalet, insana bakan yüzdedir. Yoksa hilkate, san'ata ve gayat-ı fıtrata bakan yüzler öyle perdelerdir ki, hikmet nazarıyla bakılsa ayn-ı edebdir, hacalet ona hiç temas etmez.

   İşte menba-ı edeb olan Kur'an-ı Hakîm'in bazı tabiratı bu yüzler ve perdelere göredir. Nasılki bize görünen çirkin mahlukların ve hâdiselerin zahirî yüzleri altında gayet güzel ve hikmetli san'at ve hilkatine bakan güzel yüzler var ki, Sâniine bakar ve çok güzel perdeler var ki, hikmetleri saklar ve pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam bir kitabet-i kudsiyedir.

 Sözler. sh: 231

 

Hemde sanat-ı hayaliyesi ile tabiata şakirdlik etmek gerektir. Ta tabiatın kavanini onun sanatında inikas edebilsin.

Muhakemat. sh:107 

 

Demek ruhun manevî güzelliğidir ki; ilim vasıtasıyla san'atında tezahür ediyor.

Sözler. sh: 620

 

Bu kâinattaki görünen bütün güzellikler öyle bir güzelden geliyor ki; bu mütemadiyen değişen ve tazelenen kâinat, bütün mevcudatıyla âyinedarlık dilleriyle, o güzelin cemalini tavsif ve tarif eder.

Şualar.sh:75

 

 
RASİM SOYLU  
  1969 yılında Sakarya Adapazarında doğdu. İlköğretimini Sakarya 21 Haziran İ.Ö.Okulunda tamamladı. Orta okulu Kırklareli Lüleburgaz Kepirtepe Öğretmen lisesinde okudu. 1983-1985 arasında TCDD Pratik Sanat okulunu okuyarak 1985-1989 yılları arasında Tüvasaş'ta çalıştı. Bu arada Sakarya Ali Dilmen Lisesinde açılan Akşam Lisesinde Lise diploması aldı. 1989 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Endüstriyel Sanatlar Fakültesini kazanarak Ankaraya gitti. 1991 yılında Gazi Eğitim Fakültesi Resim Öğretmenliği bölümüne geçti. TCDD Ankara Gar ve Behiçbey tesislerinde 1989-1999 arasında çalıştı. 1998 yılında Karaman Başyayla İ.Ö.Okuluna Resim Öğretmeni olarak atandı. 1999 yılında Sakarya'ya tayin oldu. Sakarya Ali Dilmen Lisesinde 1999-2007 yılları arasında resim öğretmeni olarak görev yaptı. Sakarya Yeni çizgi ve Picasso resim atölyelerini kurdu ve elliden fazla öğrenciyi güzel sanatlar fakültelerine hazırladı. 2002-2004 yılları arasında Sakarya Üniversitesinde Resim alanında yüksek lisans yaptı. Halen Sakarya Bilim ve Sanat Merkezinde Görsel Sanatlar Öğretmeni olarak Çalışmaktadır. Asar-ı Bediiyyede Estetik adlı tezi kitap olarak yayınlanmıştır. zafer, Adı Yok, Irmak ve Değirmen dergilerinde sanat ve estetik üzerine makaleler yazdı. Yurt içi ve yurtdışında pekçok kişisel ve karma resim sergisi açtı. Fotoğraf sanatı ilede yakından ilgilenmektedir. Fotoğraf alanında bir Türkiye birinciliği, bir üçüncülük ve iki mansiyon ödülü kazanmıştır.  
Bugün Toplam 3 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol